TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası
TIBBİ JEOLOJİ SEMPOZYUMUNDA ODA BAŞKANIMIZ İSMET CENGİZ TARAFINDAN YAPILAN AÇILIŞ KONUŞMASI

 



Tıbbi Jeoloji Sempozyumu MTA Kültür Sitesinde grçekleştirildi.Oda Başkanımız İsmet CENGİZ tarafından yapılan açılış konuşması metni aşağıdadır.

"Sayın başkan, Sayın  Bakanlar, sempozyumumuza  destek veren kamu kurumlarımızın değerli Genel Müdürleri, sayın konuklar, değerli meslektaşlarım, sevgili öğrenciler, basınımızın seçkin temsilcileri, TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası’nın düzenlediği  1.tıbbi jeoloji sempozyumuma hoş geldiniz. Hepinizi şahsım ve oda yönetim kurulumuz adına saygıyla selamlıyorum. Etkinliğimize destek veren ve bizlere ev sahipliği yapan MTA Genel Müdürlüğüne, Eti maden işletmelerine, TKİ, İller Bankası’na MİGM, Botaş, Atom Enerjisi kurumu, TPAO ve çok değerli genel müdürlerine şükranlarımı sunuyorum.

Değerli meslektaşlar,

TMMOB jeoloji mühendisleri odası çalışmalarını 2 temel eksen üzerinde yürütmektedir. Bunlardan biri mesleğin ve meslektaşın yararlarına çalışma yapmak 2. si ise meslek alanlarımızla ilintili toplumsal sorunlarda ve ülke ve toplum yararına çözümler üretmek yani kamu yararına çalışmalar yapmaktır. Bu ana amaçlar doğrultusunda odamız sadece son 4 yılda 100 den fazla kurultay, kongre sempozyum, çalıştay, konferans, panel, 50 fazla kitap için  70 binden fazla baskı yaparak, bilimi toplumsal yaşamda başat kılmanın araçlarını yaratmaya çalışmış, Anadolu’nun hemen her köşesinde  meslek alanlarımızla ilintili başta deprem olmak üzere madencilik, jeo-termal, makro mühendislik projeleri yer altı suları ve çevre gibi  toplumsal boyutu olan konuları halka anlatmak bilimi bilimsel düşünceyi halkla buluşturmaya çalışmıştır. Meslektaşlarımıza yönelik olarak odamızın eğitim ve kültür merkezinde gerçekleştirdiğimiz meslek içi eğitim kursları ve seminerleriyle, meslektaşlarımızın ürettiği jeolojik hizmetlerin kalitesini yükselterek bu hizmetlerin toplumsal faydaya dönüşmesini sağlamaya çalışmaktayız. 

Bugün MTA genel  bu salonlarda gerçekleştirilen “1.tıbbi jeoloji  sempozyumu”  ise  biraz önce söylemeye çalıştığım odamızın geleneksel etkinlikleri dışında,  meslek alanlarımızda gelişen güncel konuların meslektaşlarımıza tanıtıldığı,bilim ve teknolojideki yeniliklerin meslek kamuoyumuzun bilgisine sunulduğu, bu konuda üretilen bilimsel bilgilerin sınandığı ortamlardır. Bu ortamlar aynı zamanda bilimi popülerleştirerek toplumla buluşmasını sağlamanın ve bu yolla da akıl bilim ve bilimsel düşüncenin önderliğinde bilgi toplumuna ulaşmanın araçlarının yaratıldığı yerlerdir.

Değerli meslektaşlar,

Bilgi toplumuna ulaşmanın önemli parametrelerinden biri  hiç kuşku yok ki bilimsel bilginin üretimi olup bu da AR-GE çalışmalarına ayrılan kaynakla doğrudan ilintilidir. Gelinen noktada ise, bilime ayrılan kaynağın milli gelir içerisindeki payı  AB ülkelerinde % 1.5-2 iken ülkemizde binde 65 seviyesinde olduğu ise bilinen bir gerçekliktir.

Bu olumsuz tablo  doğal olarak meslek alanlarımıza yani jeoloji araştırmalarına yansımakta ve  mesleğimiz olumsuz etkilemektedir. Bilindiği gibi, jeolojik açıdan son derece ilginç ve karmaşık özellikler taşıyan ülkemiz, bu alana özgü araştırma ve uygulamalar açısından önemli bir potansiyele sahiptir. Bu gerçekliğin aksine, son yıllarda yoğun olarak yaşadığımız ve gerekli önlemler alınmadığında, birer afete dönüşen deprem, heyelan, çığ ve taşkın gibi doğa olayları, ülkemizde jeolojik araştırmalara ve mühendislik disiplinine yeterince önem verilmediğinin açık bir ifadesidir.

Dünyadaki genel eğilime bağlı olarak, jeoloji araştırmaları ve uygulamalarının,  daha da  yaygınlaştırılması gerekmekteyken, ülkemizde, jeolojik hizmet üreten uygulayıcı kuruluşlarımız maalesef  büyük olumsuzluklarla  karşı karşıya kalmıştır. Örneğin Birikimi ve donanımı ile dünyadaki en güçlü  jeolojik araştırma kurumlarından biri olan MTA Genel Müdürlüğü’nün içinde bulunduğu durum önemli bir göstergedir. Bugün ülkemizde bilinen tüm yeraltı kaynaklarını bulan  MTA, 1980’den sonra  ismi ve yapısı değiştirilerek sıradan bir devlet dairesine, partizanca müdahalelere açık bir genel  müdürlüğe dönüştürülerek bilinçli bir şekilde etkisiz hale getirilmiştir. Bunun yanında, kuruma genel bütçeden neredeyse sadece personel giderini karşılayacak kaynak ayrılmış, asıl işi olan jeoloji araştırmaları ve ülkemizin  maden potansiyelini belirlemek olan işlevi sekteye uğramıştır. Bu anlamda odamız MTA Genel Müdürlüğü’nün yeniden Enstitü  yapısına  kavuşturulmasını,  jeolojik araştırmaların ülkemizde ivme kazanmasının ön koşulu olarak görmektedir. Yine jeolojik hizmet üreten ve jeoloji mühendisi istihdamının yeterli düzeyde olmadığı Devlet Su İşleri,  Elektrik İşleri Etüt İdaresi, ETİ  Maden İşletmeleri, TKİ, karayolları ve  iller bankası  gibi kuruluşlarımızda MTA ile benzer özellikler göstermektedir.

Değerli meslektaşlar,

Bugün gelişmiş ülkelerde Madencilikten enerji sektörüne, ulaşımdan yerleşime, içme ve yeraltı sularından su politikalarının oluşturulmasına, büyük mühendislik projelerinden,  doğal çevre ve çevrenin korunmasına, Küresel ısınmaya, insan sağlığı ve güvenliğine  kadar geniş bir uygulama alanı bulan ve doğa insan ilişkisini düzenleyen tüm yasaların olmazsa olmaz koşulu olan  jeoloji mühendisliği ne yazık ki ülkemizdeki yasalarda  hak ettiği ilgiyi görmemektedir. Odamızın bu sorunu yani Meslek alanlarımızla ilintili sektörlere ve bu sektörlerdeki  yasal düzenlemelere  ilişkin görüşlerini sayın bakanlarımızın da aramızda bulunduğu bu güzide ortamda izninizle bir kez daha dile getirmek istiyorum,

Değerli meslektaşlar,

Bugün, mesleğimizle ilintili ,  sorunlu alanlardan biri enerji sektörüdür. Ülkemiz enerji sektörü küreselleşme denilen olgunun yıkıcı etkisinden  kendini kurtaramamıştır.  Enerji sektörümüz, uyum yasaları ve özelleştirme politikalarının etkisi altında  olup neredeyse tümüyle dış kaynaklara bağımlı kılınmıştır. Örneğin, 8.5 milyar ton linyit rezervimiz atıl bırakılmış,  kömüre dayalı termik santraller düşük kapasite ile çalıştırılmış ya da uluslararası sermayenin yönlendirmeleri doğrultusunda ithal kömüre dayalı termik santraller devreye alınmıştır. Kamu çıkarları bir yana bırakılarak, enerji üretimi için ihtiyacı aşan boyutta ve yüksek fiyatlarla doğal gaz alım anlaşmaları imzalanmıştır. 

Enerji Bakanlığı verilerine göre, termiğe dayalı elektrik üretiminde dışa bağımlılık oranı 2000 yılında % 50 dolayında iken, 2004 yılında neredeyse % 65 düzeyine ulaşmıştır. Hidrolik kaynaklarımızın ancak % 35’lik bölümünden yararlanabildiğimiz açık bir gerçektir. Bu olumsuz veriler ulusal bir enerji politikasını oluşturmamız gerektiğini ortaya koymaktadır.  

 Ancak sektördeki olumlu gelişmeleri de söylemek isterim. Bunlardan bir tanesi Enerji Bakanlığımıza bağlı ve ilgili kuruluşların koordinasyonunda gerçekleşen yeni linyit sahalarının  aranması mevcut sahaların geliştirilmesi şeklinde özetlenebilecek projedir. Yerli enerji hammadde kaynaklarımızın devreye sokulması olarak algıladığımız bu projenin yanında, Bir diğer olumlu gelişme ise, geçtiğimiz aylarda Enerji Bakanlığı bünyesinde başlatılan “Jeotermal Yasa Taslağı” çalışmalarıdır. Jeotermal kaynaklarımızın talan edilmeden, verimli, etkin ve kamu yararı doğrultusunda değerlendirilmesine katkı amacıyla, tasarı metinlerinin konu ile ilgili kurum, kuruluş ve meslek odalarının görüş ve önerilerine açılması da yine olumlu bulduğumuz bir yaklaşımdır.  Jeoloji mühendisleri odası olarak  bu yasanın  kamu yararı doğrultusunda bilim ve mühendislik ilkeleri temelinde biçimlendirilerek yasalaşmasını istiyoruz. Ülkemizin bilinen 1000’e yakın jeotermal ve mineralli su kaynağının tamamında  alınteri ve çekiç izini bırakan jeoloji mühendislerin haklarının maden yasasında izlenen yöntemlerle gasp edilmeyeceğini ummak istiyoruz. Evet, bizler “Jeotermal  Yasası”nda hakkımızı istiyoruz. Yani aramadan üretime kadar her aşamada jeoloji mühendislerinin sorumluluk taşımasını istiyoruz. Bu zorunluluk mesleki bir kaygının değil kamu yararının ifadesidir. 

Değerli meslektaşlar,

Ülkemiz doğal kaynaklar açısından önemsenir bir potansiyel taşımaktadır. Ancak ülke ekonomisinde madenciliğin önemli bir yeri olduğunu maalesef söyleyemiyoruz. Türkiye, üretilen madensel kaynak çeşitliliği açısından, 152 ülke arasında, 29 maden türünde yapılan üretim baz alındığında, 10. sırada yer alır; ancak üretici ülkelerin dünya pazarı içi payları sıralamasında ‰ 16 oranı ile 52. sıradadır. 50 dolayında madensel kaynak üretimi yapılmakta ve bu üretimin yarattığı katma değer niceliği 2-2.5 milyar dolara ulaşmaktadır. Bunun GSMH içindeki payı ise %1.5 dolayındadır. Madencilik ve madene dayalı sanayi birlikte düşünüldüğünde oluşan katma değerin GSMH içindeki payı %12’yi bulmaktadır. Bu da bu alanda 22 milyar dolarlık bir değer yaratıldığı anlamına gelmektedir.

1996 yılında yapılan İkinci Madencilik şurasında belirlenmiş maden kaynaklarımızın değerinin 2 trilyon dolar olduğu, bu bağlamda yılda 8-12 milyar dolarlık üretim yapılabileceği ve 4-6 milyar dolarlık bir ihracatın gerçekleştirilebileceği ifade edilmiştir. Oysa uygulamada 2-2.5 milyar dolarlık bir üretim, 1.2 milyar dolarlık  bir dışsatım gerçekleşebilmektedir. Bütün bu kaynakları arayıp bulan jeoloji mühendisleri ne yazık ki geçtiğimiz yaz ayında yasalaşan maden yasasından meslek şövenizmi ile malul anlayışlar tarafından dışlanmıştır. Jeolojik hizmetlerle donatılmamış bir madencilik sektörü ne yaparsanız yapın gelişmeyecektir.bu bilimin mühendisliğin kuralıdır. 

Değerli meslektaşalar,

Kamu yararı doğrultusunda dikkat çekmek istediğimiz bir başka mesleki alanımız ise, Petrol Kanunu.  Şu sıralar meclis komisyonunda görüşülmeye devam eden Yasanın en çarpıcı yönü, Halkın emek ve katkısıyla kurulmuş, dışa döviz ödememek adına en küçük petrol potansiyelini değerlendirmek için inanılmaz  çaba ve özveri  gösteren , TPAO’nun gözden çıkarılmasıdır.  Bilindiği gibi tüm dünyada petrol sektöründe arama, üretim, taşıma, rafinaj ve dağıtım entegre bir yapıda sürdürülür. Ancak ülkemizde bu ilke terk edilmiştir. Ülke gerçeklerinden ve çıkarlarından uzak bu tasarının çekilerek sektördeki kurum ve kuruluşların kamu yararı ekseninde ortaklaştıkları bir metnin hazırlanmasını öneriyoruz.

Değerli meslektaşlar,

Bugün koruma altına almamız gereken en önemli doğal kaynaklarımızdan birisi sularımızdır. Günümüzde sanayi atıkları, kentlerin çöp depolama sahaları, evsel atıklar, tarım alanlarında yapılan gübreleme gibi çalışmalar, yüzey suyu ve yer altı suları kirliliğinin en önemli tehdit unsurlarıdır. Nitekim,Konya, Ergene, Küçük ve Büyük Menderes, Gediz nehirleri Erzurum Ovası yer altı suları ve daha bir çok akarsular ve akiferler, bu kirletici unsurlar nedeni ile bugün kullanılamaz duruma gelmişlerdir.

Bu bağlamda  Ülkemiz su kaynaklarının araştırılması, korunması ve entegre su yönetimi anlayışıyla optimum olarak işletilmeleri son derece önemlidir. Bunun için DSİ  genel müdürlüğümüzün  öncülüğün de başta 167 sayılı yeraltı suları kanunun yeniden düzenlenmesi olmak üzere gerekli çalışmaların yapılması gerekmektedir. Odamız yapılacak bu çalışmalara gereken her katkıyı vermeye hazırdır.

Değerli meslektaşlar,

Jeolojik konumu gereği doğa olaylarının sıkca yaşandığı ülkemizde ortalama yılda 1 kez yıkıcı deprem, heyelan, sel baskını çığ ve kaya düşmesi gibi doğa olayları afete dönüşmektedir. Yaşanan bu afetler binlerce insanımızın can kaybına onbinlercesinin yaralanmasına yada sakatlanmasına yol açmaktadır. Yine  afetler nedeniyle ortalama her yıl Gayri Safi Milli Hasılanın % 3-5’i arasında bir zarar oluştuğu bilinmektedir.

Ancak, ülkemiz afet politikalarının yazılı belgesi olarak düşündüğümüz 3194 sayılı  “İmar Kanunu”nu maalesef bilimsel ilkeden yoksundur. Yasanın uygulanması açısından yaşamsal önem taşıyan jeolojik hizmetler ne yazık ki yasada yer almamaktadır.  Afet zararlarının azaltılması ve güvenli yerleşmeler için yasal düzenlemelerin yaşama geçirilmesi ne kadar önemliyse, bu  yasaların akla plana bilime ve mühendisliğe dolayısıyla toplum yararına uygun olarak düzenlenmesi de bir o derece önem taşımaktadır. 1999 depreminin ardından gündeme gelen genelge ve yönetmeliklerle vurgu yapılan jeoloji mühendisliğinin   artık yasalarda açıkça yer almasını istiyoruz.

Değerli meslektaşlar,

Bugün jeoloji mühendislerinin karşı karşıya kaldıkları en temel sorun işsizliktir. Odamıza kayıtlı on bini aşkın jeoloji mühendisinin %55i işsiz yada meslek dışı alanlarda çalışmaktadır.  Öte yandan, kamu kuruluşları yaklaşık 15 yıldır yeni jeoloji mühendisi istihdam etmemektedir. Usta-çırak ilişkisinin başat olduğu mesleğimizde, bilgi birikimi ve deneyimin aktarılamaması, emekli olan teknik elemanların yerine yeni kadro yaratılmaması, yaşamsal önem arz eden jeoloji hizmetlerinde  verimlilik düşüşüne yol açmaktadır. Jeolojik hizmet üreten MTA TPAO TCK İLLER EİE DSİ gibi kamu kurumları, yerel yönetimler, çevre ve orman bakanlığı,kültür bakanlığı bayındırlık bakanlığı, tarım bakanlığı  ve sağlık bakanlıklarının ilgili birimlerinde  jeoloji müh.  istihdamı sağlanmalıdır.

Bu bağlamda, 80  jeoloji mühendisini MTA’da alınmasını olumlu bir adım olarak nitelemekle birlikte,  bu istihdamın oldukça yetersiz kaldığını söylemek istiyorum. Ayrıca, istihdamda meslektaşlarımıza yönelik cins ayrımcılığının 3000 ne yakın kadın meslektaşımızı rencide ettiğini, haksızlığa uğrayan tüm meslektaşlarımızın mağduriyetlerinin giderilmesini bekliyoruz..

Değerli meslektaşlar,

Elbette mesleğimizin ve meslektaşlarımızın sorunları çok.  Bu sorunların ülkenin genel sorunlarından bağımsız olmadığını da biliyoruz. Bugün, MTA’da, DSİ’de, Elektrik Etüt’te, PİGEM’de, İller Bankası’nda, Karayolları’nda, Bayındırlık il müdürlüklerinde, Afet İşleri’nde, Yerel Yönetimlerde, Üniversitelerde çalışan yada emekli olmuş meslektaşlarımız,  yoksulluk sınırının 1 500 milyarı aştığı bir ortamda, 850 milyon  gibi sefalet ücretine mahkum edilebilmektedir.

Sayın bakanlarımıza buradan seslenmek istiyorum,  ülkemizi  yönetenler olarak, yurttaşların erincinden ve gönencinden sorumlu erk sahipleri olarak, sorunlarımızı görmenizi ve çözmenizi talep ediyoruz. Sorunlarımız çözüldüğünde, jeoloji mühendislerinin güzel ülkemin dağlarında, tepelerinde, derelerinde çekiçlerini daha bir coşkuyla, şevkle  salladıklarını,  uzmanlıklarını halkın ve ülkenin yararına sergilemekten daha da mutlu olacaklarını göreceksiniz. Bugün birlikte olduğumuz bu seçkin topluluk, sizlerden bu gerçekliğimizi, bu çığlığımızı duymanızı,  ekonomik ve demokratik istemlerimize çözüm bulmanızı talep ediyor. 

Değerli meslektaşlar,

Mesleğimizin doğası gereği, yukarıda belirtmeye çalıştığım sektörlerden de anlaşılacağı üzere çok geniş bir uygulama alanı olduğu bilinmektedir. Bu alanlarda jeoloji mühendisleri çok farklı meslek disiplinleri ile birlikte üretmekte birlikte çalışmaktadır. Bugün burada gerçekleştirmeye çalıştığımız tıbbi jeoloji bahsetmeye çalıştığım disiplinler arası ortak bir konudur. Tıbbi Jeoloji olgusu, Deprem, heyelan, su baskını, tsunami, çökme, kaya düşmesi, fırtına, hortum, volkanik patlama, kuraklık gibi jeolojik kökenli tehlikelerden biri 1990 yıllarda dünyada gelişmeye başlamış,  Ülkemizde ilk defa 2003 yılında Sağlık Bakanlığı, Ulusal Kanser Danışma Kurulu altında Tıbbi Jeoloji Kurulu oluşturulmasıyla gündeme gelmiştir.

Odamız tarafından son yıllarda bu konuya ilişkin çalışmalarımızı yaygınlaştırıp yayın ve seminerler yoluyla bu konuyu meslek ve genel kamuoyuna tanıtmaya çalıştık. Konuyla ilgili olarak gerçekleştirilen bu sempozyum bu çabalarımızın bir parçasıdır. Bu bağlamda sözlerimi bitirirken sempozyuma emeği geçen başta yürütme kuruluna düzenleme kurulundaki meslektaşlarıma, etkinliğe sözlü sunum ve posterle katılan bilim insanlarına, ve elbetteki sempozyumumuzu onurlandırarak bizleri yalnız bırakmayan saygıdeğer enerji ve tabii kaynaklar, sağlık ve çevre orman bakanlarımıza şükranlarımı sunuyor, etkinliğimizin başarılı geçmesini dileyerek hepinize saygılarımı ve sevgilerimi sunuyorum."

İsmet CENGİZ
TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası Başkanı

 


Okunma Sayısı: 3173
TMMOB
Jeoloji Mühendisleri Odası