TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası
22 MART DÜNYA SU GÜNÜ BASIN AÇIKLAMASI

BASINA VE KAMUOYUNA;

1993 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 22 Mart tarihini “Dünya Su Günü” olarak ilan etti. İlk kez 1992’de Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansında önerilmiş ve giderek artan temiz su sorunu başta olmak üzere içilebilir su kaynaklarının korunması ve çoğaltılması konularında somut adımların atılması amacıyla oluşturulmuştur.

Yeryüzünün yaklaşık yüzde 75’i suyla kaplıdır. Büyük bölümünü kaplayan okyanuslar, denizler, göller ve nehirlerle, Dünya yüzeyi masmavi bir görünüme sahiptir. Gezegenimizin dörtte üçü suyla dolu olmasına rağmen, yalnızca %3’ünden azı içilebilir nitelikte su olup bu tatlı suyun tamamına ulaşmamız da maalesef mümkün değildir.

Ülkemiz kişi başına kullanılabilir su miktarı göz önünde bulundurulduğunda, su sorunu yaşayan bir ülke konumundadır. Verilere göre bugün 1.519 m3 olan kişi başına düşen su miktarının 2030 yılında tahmini 100 milyonluk nüfusla birlikte 1100 m3 seviyesine düşeceği ve ülkemizin su fakiri bir ülke konumunda olacağı gözlenmektedir.

Bugün tatlı su kaynaklarımızın %74’ü tarımda, %15’i evsel kullanımda ve %11’i de sanayide kullanılır. Geçtiğimiz 50 yılda üç Van Gölü büyüklüğünde, 1,1 milyon hektar sulak alan kaybı yaşandı. Su kıtlığı sadece yağışların az olmasına bağlı değildir. Genellikle karmaşık sosyal, ekonomik ve çevresel faktörlerle ilişkilendirilmelidir. Su kıtlığına karşı aradığımız çözüm de birçok paydaşın katılımına ve farklı ölçekte harekete geçmeye bağlıdır (WWF-TÜRKİYE, 2014).

Ülkemiz su havzalarına bakıldığında; Konya, Büyük Menderes, Gediz ve Kızılırmak gibi su havzalarımızın kuraklık tehlikesi ve yok olma tehdidi altında bulunduğu, bu havzalardaki yüzey sularının aşamalı olarak 2100 yılına kadar %50 azalacağı ifade edilmektedir. Ülkemizin en büyük tatlı su gölü olan Beyşehir Gölü hızlı bir küçülme periyoduna girmiş, göller bölgesi yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştır. Akşehir Gölü havzasında çölleşme gözlenirken, Tuz Gölü ise hızla küçülmektedir.

Antalya yöresinin temel su kaynağı kentin 25 km kuzeybatısında yer alan Kırkgöz kaynaklarıdır. Bu kaynaklar Antalya`nın tufa/traverten platolarını oluşturmuştur. Denizden 250-300 m yükseklikte bulunan Döşemealtı Ovası üst platoyu, 50-150 m yükseklikte yer alan ve şehir merkezinin de bulunduğu Varsak Ovası orta platoyu ve deniz seviyesi altında oluşmuş üçüncü plato ise alt platoyu oluşturmakta ve bu plato Antalya Körfezine kadar uzanmaktadır. Kırkgöz kaynakları yüzeye çıkmadan akışını sürdürerek yer altı Düden Nehrini ve sahildeki ikincil pınarları besleyen, toplam 25 m3/s ortalama debi ile yörenin ana su kaynağıdır.

Antalya’nın içme suyu ihtiyacı yer altı suyu kaynaklarından karşılanmaktadır. ASAT Genel Müdürlüğünden alınan bilgilere göre 20.909 km2’lik alan içinde yaşayan yaklaşık 2.426.356 (2018) yerleşik vatandaş ile 15 milyon yerli/yabancı turiste hijyenik koşullarda ve kaynakları optimum düzeyde kullanarak sağlıklı, içilebilir, kesintisiz içme suyu temin edildiği görülmektedir. Antalya merkezinde yer alan beş ilçenin (Aksu, Döşemealtı, Kepez, Konyaaltı, Muratpaşa) içme ve kullanma suyu ihtiyacının %99’u yer altı derin kuyularından, %1’i ise kaynak sularından temin edilmektedir (ASAT, 2018).

Kente su sağlayan en önemli akifer tufa/travertenlerdir. Bütün dünyada olduğu gibi Antalya bölgesindeki karstik akifer havzaları da kirliliğe açıktır. Kirlenmeyi takip etmek ve kaynakları korumak için çalışmalar yapılması, içme suyumuzun kaynağı çıkış noktasının değil suyun oraya nereden geldiğine, suyun hangi havzadan beslendiğine bakılarak kaynağın havza bazında korunması önem arz etmektedir. Karstik yer altı haznesi çok büyük olduğundan, suyun niteliğinde -özellikle kimyasal maddeler nedeni ile (tarımsal ilaçlar, ağır metaller, diğer kirleticiler vs.)- oluşacak değişimlerin fark edilmesi çok yavaş ve geç olabilmektedir. Su kalitesinin bozulması, suyun içilemez duruma gelmesi sonrasında suyun niteliğinin yeniden düzeltilmesi mümkün olmamaktadır.

Yüzey suyu içilebilir suyun önemli bir kaynağı olmasına rağmen, çeşitli değişken yağış parametrelerine bağlıdır ve bu da onu güvenilmez hale getirmektedir. Yer altı ve yer üstü suyunun korunması ve yönetilmesi, içilebilir su temininde önemli bir görevdir. Su kaynaklarını ve dağıtım sistemlerini doğru yöneterek mevcut suyun her damlasından yararlanmak esastır. Su konusunda, ormanlarımızı da büyük bir dikkatle korumalıyız. Ormanlar doğanın su fabrikaları olup temiz suyu toplar, depolar, arındırır ve hizmetimize sunarlar.

2021 yılı ocak ayında Düden Şelalesinin suyunun kirlenmesi, köpüklü akması bu konudaki hassasiyetimiz için önemli bir işaret olmalıdır. Antalya’nın (merkez beş ilçe) suyunun nereden ve nasıl geleceğinin tartışılması yerine sularımızın membasındaki kirleticilerle hangi seviyede mücadele edilmekte olduğunu tartışmak gerekmez mi?

Su Hakkı, vazgeçilmez bir yaşam hakkıdır ve bütün canlıların suya erişim hakkının dokunulmaz haklardan sayılması gerekmektedir. Üretilen, halkın kullanımına sunulan bu suyun içilebilir düzeyde ve İnsani Tüketim Amaçlı Sular Hakkında Yönetmeliğe uygun temiz bir su olması gerekmektedir.

İçme ve kullanma suyu rezervuarı olan, mevcut su kalitesinin ve miktarının korunması ile sürdürülebilir kullanımının sağlanması için havzadaki her türlü faaliyetin düzenlenmesi amacıyla ilan edilen Antalya Termessos (Kırkgöz) Kaynağı İçme Suyu Kuyuları Koruma Alanı, Duraliler Kaynağı İçme Suyu Kuyuları Koruma Alanı, Yemişpınarı-Kargılıçeşme İçme Suyu Kaynakları Koruma Alanı, Tekirpınarı İçme Suyu Kaynakları Koruma Alanı, Gürkavak İçme Suyu Kaynakları Koruma Alanı, Boğaçay Kaynağı İçme Suyu Kuyuları Koruma Alanı, Doyran İçme Suyu Kaynakları Koruma Alanları ile Karacaören 1 ve 2 Baraj Gölleri ve Havzası için belirlenen Özel Hükümler ne derecede uygulandı? DSİ’nin oluşturduğu koruma alanlarının korunması ne derecede yapılmıştır? Daha önce şehre su temininin yapıldığı Hurma Pınarları ne durumdadır? Antalya tufa/traverten platformundaki yer altı sularını kirleten unsurlar var mıdır?

I.Derece Koruma alanı olarak belirtilen alanlarda; Yeraltı Sularının Kirlenmeye ve Bozulmaya Karşı Korunması Hakkında Yönetmelik uygulanmalıdır. Ayrıca bu alanlarda yeni çöp alanı ve yeni mezarlıklar inşa edilemez, nükleer reaktör ve radyoaktif hammadde işleyen fabrika, metalürji tesisi, mezbaha, işleme tesisi, petrokimya tesisi, petrol rafinerisi ve kimyasal atığı olan fabrikalar kurulamaz. Termessos (Kırkgöz) Kaynakları ve İçme Suyu Kuyularının II. Derece Koruma alanında yer alan yerleşim yerlerinin kanalizasyon sistemlerinin deşarjı düdenler ve fosseptik kuyuları ile yer altına verilmemelidir.

Korkuteli, Elmalı, Bucak ve Döşemealtı Ovalarında yapılan tarımsal faaliyetler ve hayvancılığın atıkları denetlenmez, kontrol altına alınmaz, toplanmaz ve bu bölgelerdeki düdenler korunmaz ise daha kötü sonuçların bizi bekleyeceğini söylemek kâhinlik olmayacak, bir gerçek olacaktır.

Havzanın korunması ve iyileştirilmesi için su kaynaklarının potansiyeli, noktasal ve yayılı kirletici unsurları ile mevcut su kalitesi dikkate alınarak, mevcut durum tespiti yapılarak su kaynakları havza bazında ele alınmalıdır. Su kaynaklarının miktar, kalite ve ekolojik açılardan korunması, havzadaki bütün paydaşların katılımı ile kaliteli içilebilir su durumuna ulaşılabilecektir.

Geleceğimiz için doğal kaynaklarımızı israf etmemeli, su tasarrufu ile doğayı korumalıyız. İçme sularının özellikle kırsal bölgelerde, halka ucuz ve en adaletli bir biçimde sağlanmasını ve dağıtılmasını öngören bir düzenin ortaya konulması, sosyal devlet ilkesinin zorunlu bir gerekliliğidir. Anayasa bunu bir ödev olarak devlete yüklemiştir. Devletin sağlık tedbirlerini alırken içme suları konusunu da bu yöndeki çalışmalarının en önemlilerinden biri olarak görmesi ve düzenlemesi gerekmektir. Temiz suya erişemeyen nesillerin hastalıklarla, sağlık alanındaki maliyetlerle karşı karşıya geleceği açıktır. Temiz içme suyundan yoksun halk toplulukları arasında ne gibi hastalıkların türeyeceği ve bu hastalıkların giderek ülke düzeyine nasıl yayılacağı tıp bilimi, özellikle halk sağlığı alanında önemli bir sorun yaratmaktadır. Bu sorun üzerinde yurt çapında düşünülmesi ve içme sularından vatandaşların adaletli biçimde yararlanmasını sağlamak üzere teknik bir örgütün görevlendirilmesi gerekmektedir.

Su kaynakları yönetiminde başlıca hedef, alternatifi olmayan doğal bir kaynak olan suyun daha planlı ve ekonomik kullanılması, su kaynaklarını tehdit eden sorunların belirlenmesi ve önlenmesi, su ve suya bağlı ekosistemlerin korunması ve bunlara bağlı olarak sürdürülebilir bir su kaynakları yönetimi, yeni su havzalarının tespitine yönelik ilgili kurum ve kuruluşlar ile ortak çalışmaların yapılması sağlanmalıdır. Antalya’nın içme suları ile ilgili haklı-haksız yorumlar yapılmaktadır. Antalya’nın su konusunu açıklığa kavuşturmak için başta Antalya Büyükşehir Belediyesi, ASAT ve DSİ olmak üzere tüm paydaşların katılacağı panellerin düzenlenmesinde göreve hazır olduğumuzu bildirmek isteriz.

İnsanların ve uygarlıkların gelişiminin en önemli unsurlarının başında gelen tatlı suların araştırılması, Bütünleşmiş Su Yönetimi anlayışıyla kullanılması, suyun ticari bir mal olarak görülmeden kamusal bir miras olarak korunarak geleceğe bırakılması önem arz etmektedir. Yer altı suları rezervini doğru ve sağlıklı olarak belirleyebilmek için havzaların yer altı suyu potansiyeli belirlenmeli, yer altı suyu potansiyeli izleme sistemi kurularak takip edilmeli, havzada yer alan tüm su kaynakları, (yüzey ve yer altı suları kaynakları) dikkate alınarak havza bazında hidrojeolojik çalışmalar yapılmalı, o havza için en uygun bütünleşmiş su yönetim modelleri geliştirilmelidir.

Suların da bir gün çeşitli nedenler ile tükenebileceği gerçeğinden hareketle toplumda su tasarrufu bilinci oluşturulmalı, bu kültürü oluşturma ve geliştirme amacıyla içme ve kullanma, sulama, endüstri vb. her alanda, toplumsal eğitime önem verilmeli, atık sularımız özellikle su kıtlığı çekilen yerlerde yeniden kullanılabilir hale getirilmeli, şehir ve sulama şebekelerinde kaçakların önlenmesine yönelik tedbirler alınmalı, kent içi rekreasyon alanlarında yüzey suyu depolanması işlevi de gören peyzaj düzenlemeleri yapılmalıdır.

Tatlı su kaynaklarının %70 gibi büyük kısmının kullanıldığı tarım alanlarımızda aşırı sulama sebebiyle tuzlanma ve çoraklaşma yaşanmasına karşı, tarımsal faaliyetlerde toprağın jeolojik yapısına uygun sulama yöntemi seçilmeli, çiftçi sulama konusunda etkin bir şekilde eğitilmelidir.

Kentleşme, sanayileşme ve tarım politikaları yeniden gözden geçirilerek yüzey ve yer altı suyu kirliliğine neden olan unsurlar önlenmeli, yer altı suyu akiferleri ve beslenme havzalarının üzerinde veya kenarında yer alan yerleşim birimlerinin planlanması süreçlerinde bu akiferlerin korunmasına özel önem verilmeli, bu alanlar planlama süreçlerinin dışına çıkarılmalıdır.

Suyun doğal çevrimini sürdürerek, tüm insanlığın ve canlı yaşamının devamını sağlamak için suyun tüm canlılar için yaşamsal bir hak olduğundan hareket edilerek, su kaynaklarımızın korunması noktasında bilimsel verilere, yasa ve yönetmeliklere uyalım, uyulmasını denetleyelim.

 

TMMOB

JEOLOJİ MÜHENDİSLERİ ODASI

ANTALYA ŞUBESİ

 

KAYNAKLAR

ASAT (Antalya Su ve Atıksu İdaresi), 2018. “Su Kaynakları”

https://www.asat.gov.tr/tr/tesisler/su-kaynaklari-4.html?CatID=1

WWF-Türkiye (World Wildlife Fund, Doğal Hayatı Koruma Vakfı), 2014 (29 Ocak). “Nedir Bu Kuraklık?”

https://www.wwf.org.tr/?2620

 

YÖNETMELİKLER

Yeraltı Sularının Kirlenmeye ve Bozulmaya Karşı Korunması Hakkında Yönetmelik

https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2012/04/20120407-10.htm

Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği

https://www.mevzuat.gov.tr/File/GeneratePdf?mevzuatNo=7221&mevzuatTur=KurumVeKurulusYonetmeligi&mevzuatTertip=5

Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği Madde 22, 7/4/2012 tarihli ve 28257 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan “Yeraltı Sularının Kirlenmeye ve Bozulmaya Karşı Korunması Hakkında Yönetmelik”in 17nci maddesi ile yürürlükten kaldırılmıştır.

İnsani Tüketim Amaçlı Sular Hakkında Yönetmelik

https://www.mevzuat.gov.tr/File/GeneratePdf?mevzuatNo=7510&mevzuatTur=KurumVeKurulusYonetmeligi&mevzuatTertip=5

 

Okunma Sayısı: 4046
TMMOB
Jeoloji Mühendisleri Odası