TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası
22 MART DÜNYA SU GÜNÜ BASIN AÇIKLAMASI

BASINA VE KAMUOYUNA

1993 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 22 Mart tarihini "Dünya Su Günü" olarak ilan etti.

İlk kez 1992`de Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı`nda önerilen "Dünya Su Günü", gerek BM üyelerinin, gerekse diğer dünya ülkelerinin giderek büyüyen temiz su sorununa dikkat çekmek, içilebilir su kaynaklarının korunması ve çoğaltılması konusunda somut adımlar atılmasının sağlanmasında teşvik olması amacıyla bu isme bir gün adamak anlamında oluşturulmuştur.

Dünyadaki toplam su miktarı 1,4 milyar km3’tür. Bu suların %97,5’i okyanuslarda ve denizlerde tuzlu su olarak, %2,5’i ise nehir ve göllerde tatlı su olarak bulunmaktadır. Bu kadar az olan tatlı su kaynaklarının da %90’ının kutuplarda ve yeraltında bulunması sebebiyle insanoğlunun kolaylıkla yararlanabileceği elverişli tatlı su miktarının ne kadar az olduğu anlaşılmaktadır.

Türkiye’de yıllık ortalama yağış yaklaşık 643 mm olup, yılda ortalama 501 milyar m3 suya tekabül etmektedir. Bu suyun 274 milyar m3’ü toprak ve su yüzeyleri ile bitkilerden olan buharlaşmalar yoluyla atmosfere geri dönmekte, 69 milyar m3’lük kısmı yeraltı suyunu beslemekte,158 milyar m3’lük kısmı ise akışa geçerek çeşitli büyüklükteki akarsular vasıtasıyla denizlere ve kapalı havzalardaki göllere boşalmaktadır. Yeraltı suyunu besleyen 69 milyar m3’lük suyun 28 milyar m3’ü pınarlar vasıtasıyla yerüstü suyuna tekrar katılmaktadır. Ayrıca komşu ülkelerden ülkemize gelen yılda ortalama 7 milyar m3 su bulunmaktadır. Böylece ülkemizin brüt yerüstü suyu potansiyeli 193 milyar m3 olmaktadır.
Yeraltı suyunu besleyen 41 milyar m3 de dikkate alındığında, ülkemizin toplam yenilenebilir su potansiyeli brüt 234 milyar m3olarak hesaplanmıştır. Ancak günümüz teknik ve ekonomik şartları çerçevesinde, çeşitli maksatlara yönelik olarak tüketilebilecek yerüstü suyu potansiyeli yurt içindeki akarsulardan 95 milyar m3, komşu ülkelerden yurdumuza gelen akarsulardan 3 milyar m3olmak üzere,  yılda ortalama toplam 98 milyar m3’tür. 14 milyar m3 olarak belirlenen yeraltı suyu potansiyeli ile birlikte ülkemizin tüketilebilir yerüstü ve yeraltı su potansiyeli yılda ortalama toplam 112 milyar m3 olup, 44 milyar m3’ü kullanılmaktadır.

 

Kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su miktarımız yaklaşık 1519 m3 ile ülkemiz su azlığı yaşayan bir ülke konumundadır. 2030 yılı için kişi başına düşen kullanılabilir su miktarının 1120 m3/yıl civarında olacağı ve Avrupa Çevre Ajansı‘nın hazırladığı raporda da 2030 yılında Türkiye‘nin pek çok bölgesinde orta ve yüksek seviyelerde su sıkıntısı yaşanacağına dikkat çekilmektedir. Ayrıca bütün bu tahminler mevcut kaynakların hiç tahrip edilmeden aktarılması durumunda söz konusu olabilecektir. Bu durum, sanıldığının aksine, Türkiye’nin yakın gelecekte ciddi su sorunları ile karşılaşmaya aday bir ülke olduğunu göstermektedir.

 

Bu gün:

  • Nehirlerimiz olmak üzere ülkemiz akarsularının büyük çoğunluğu kullanılamayacak düzeyde kirletilmiş durumdadır.
  • Su havzalarımız ve beslenme alanları, sanayi ve kentsel yerleşim bölgeleri haline getirilmiştir.
  • Su havzalarının tarıma açılması çok miktarda kimyasal gübre ve kimyasalın bu sulara karışmasına yol açmış, içme ve kullanma suyu elde etmek üzere arıtılarak kullanılan ham su kalitesi düşmüştür. Az miktarda kalan kullanılabilecek nitelikteki akarsularımız ise enerji üretimi adına talana açılmış, neredeyse yok edilmiştir.
  • Su havzalarımız kuraklık tehlikesi altında "yok olma" tehdidi altında bulunmaktadır.
  • Yine, ülkemizin birçok tatlı su gölü hızlı bir küçülme periyoduna girmiştir, Göller bölgesi yok olma tehlikesi ile karşı karşıyadır. Tuz gölü hızla küçülmektedir. Bafa ve Van göllerinin su seviyeleri düşmektedir. İç Anadolu‘da, Eşmekaya ve Ereğli sazlıkları kurumuş, Akşehir Gölü havzası çölleşme ile karşı karşıya kalmış, Meke, Sultan Sazlığı ve ilimizde de Yaman Sazlığı da yok olmuştur. Türkiye‘de son 50 yılda yanlış su politikaları nedeniyle sulak alanların yarısı ya kamu eliyle yok edilmiş veya yok olma aşamasına gelmiştir.
  • Ülkemizin yeraltı suyu akiferleri yeteri kadar araştırılmadan ve izleme sistemi kurulmaksızın tüketime açılmış, aşırı tüketim sonucu bazı yeraltısuyu havzalarında su düzeyleri hızla düşmüş, kıyı akiferlerine deniz suyu girişleri ile tuzlanma yaşanmış, bazı yeraltısuyu akiferlerimiz ise yanlış kentleşme, sanayileşme ve tarım politikaları sonucu hızlı bir şekilde kirlenmeyle yüz yüze bırakılmıştır.
  • Ülkemizdeki bütün akarsuların her noktasında son yıllarda kamu yararı göz ardı edilerek plansız bir şekilde ortaya konan HES`ler sonucunda çok ciddi ekolojik ve kültürel sorun ve olumsuzluklar yaratılmıştır.

 

Sonuç olarak, sınırlı olan su kaynaklarımız, hızlı ve çarpık kentleşme, nüfus artışı, endüstriyel faaliyetlerinin doğurduğu çok çeşitli katı ve sıvı atıklar, katı atık depolama yerlerinin yeraltısuyu rezervuarlarının beslenme alanlarında seçilmesi, su havzalarının imar planlarına açılması, tarım alanlarında bilinçsiz gübre ve tarım ilacı kullanılması yerüstü ve yeraltısuyu kalitesini ciddi olarak tehdit etmekte ve  su kaynaklarımız hızla kirletilmektedir.

 

Yaşadığımız kent olan Antalya su kaynaklarına yukarıdaki tespitlerimiz doğrultusunda bakacak olursak pek de iç açıcı olduğu söylenemez. Akarsularımız, yeraltısularımız plansız, programsız kentleşme ve tarımsal faaliyetlerin baskısı altında sürekli kirlenerek yok edilmektedir. Antalya içmesuyu kaynakları koruma alanlarında kanun ve yönetmelikler ile bilimin belirlediği koruma tedbirlerinin uygulanmadığı görülmektedir. Mutlak koruma alanlarında su yapıları dışında hiçbir şeyin yapılmaması gerekirken bu alanlara oto yollar yapılmakta, yerleşime izin verilmekte, tarımsal faaliyetler yapılmaktadır. Resmi gazetede mutlak koruma alanı statüsünde değerlendirilen Döşemealtı ve daha üst seviyelerde bulunan düdenler korunması gerekirken, düdenin görevlerini bilmeyen belediye meclisi üyeleri tarafından yok sayılmıştır. Daha doğrusu ASAT tarafından resmi gazete hükmü gereği hazırlattırılan “Antalya Traverten Platosu Düdenler” bilimsel raporu, hiçbir çalışma yapılmadan, hiçbir bilimsel gerekçe gösterilmeden meclisin önüne getirilmiş ve toplam 400’ün üzerindeki, korunması gereken 300’ün üzerindeki düdenler indir-kaldırla yok sayılmıştır. Ama o düdenler yerinde duruyor, iyi ve kötü yönde su kaynaklarımıza etkisini göstermekte veya düdenler yok edilmektedir.

 

Su kaynaklarımızın kanun, yönetmelikler ve bilimsel gerekçeler doğrultusunda korunmamasının sonucunda su kaynaklarımızın süreç içerisinde kullanılamaz hale geleceğini sürekli söylemiş ve yerel yöneticilerimizi sürekli uyarmıştık. Yerel yöneticilerimiz meslek odalarının uyarılarını dikkate almak yerine gözleri ve kulaklarını kapatarak kör ve sağır olmayı yeğlemiş, korunması gereken alanları ranta teslim etme yolunu seçmişlerdir.

Sonuç mu? Sonucun bu kadar kötü ve hızlı olacağını beklemiyordum. Sonucu ben söylemiyorum. Bilimsel bir çalışmanın, bir yüksek lisans tezi çalışmasının sonucunu sizlere aktarıyorum. Çalışma Süleymen Demirel Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü tarafından 2015 yılında yaptırılmış. Tez’in konusu ”Antalya İçmesuyu Kaynaklarında Arsenik Miktarının Mevsimlere Bağlı Olarak İncelenmesi”dir. Rapor’un “Özet”in de şöyle demektedir. “Bu tez çalışmasında, Haziran 2013-Mayıs 2014 tarihleri arasında Antalya ili içmesuyu kaynağı olarak kullanılan Duraliler I, Duraliler II, Boğaçay, Yeniköy, ve Yeşilbayır depo istasyonlarından aylık olarak alınan su numunelerinin arsenik (As) miktarı bir yıl süreyle incelenmiş ve elde edilen sonuçlar aylık ve mevsimlik olarak değerlendirilmiştir. Çalışma süresince en yüksek arsenik miktarı Şubat ayında 13,01mg/l ile Yeniköy Pompa İstasyonunda, en düşük arsenik miktarı ise haziran ayında 0,07mg/l ile Boğaçay istasyonunda ölçülmüştür. Su depolarındaki mevsimlik ortalama en düşük arsenik içeriği 0,08-0,97mg/l ile Boğaçay İstasyonunda, en yüksek arsenik içeriği ise 8,30-10,67mg/l ile Yeniköy Depo İstasyonunda tespit edilmiştir. Diğer istasyonlardaki mevsimlik ortalama arsenik içerikleri ise; Duraliler I İstasyonu 2,58-3,97mg/l, Duraliler II İstasyonu 3,62-4,62mg/l ve Yeşilbayır Pompa İstasyonu 8,30-10,04mg/l aralığında belirlenmiştir.

 

Çalışma sonucunda Yeşilbayır ve Yeniköy Pompa Depolarında elde edilen bazı verilerin İnsani Tüketim Amaçlı Sular Hakkındaki Yönetmelikte belirlenen 10,00mg/l limit değerinin üzerinde olduğu tespit edilmiştir.” Denilmektedir. Yine bu sonucun gerekçesi olarak “su kaynaklarının beslenim alanlarında yapılan, yoğun tarımda kullanılan arsenik içerikli pestisit ve herbisitlerin” olduğu vurgulanarak “kaynakların beslenim havzalarında koruma önlemlerinin uygulanması öncelikli hedef olmalıdır” denilmektedir.

 

Yukardaki açıklamalardan da görüleceği üzere Antalya şehir şebekesine belki de şişelenebilecek kalitede su sağlayan ve 450l/sn kapasitesi bulunan Boğaçay İçmesuyu kuyuları onca uyarılarımıza karşın, ne getireceği belirsiz, ama götüreceği çok olan Boğaçay Projesi ile bir inat uğruna yok edilmektedir. Korkuteli, Elmalı, Bucak ve Döşemealtı Ovalarında yapılan tarımsal faaliyetler ve hayvancılığın atıkları denetlenmez, kontrol altına alınmaz, toplanmaz ve bu bölgelerdeki düdenler korunmaz ise daha kötü sonuçların bizi bekleyeceğini söylemek kainlik olmayacak, bir gerçek olacaktır.

 

Bu rapor’a söyleyecek hiçbir şeyimiz yoktur. Fakat önce yerel yöneticilerimize, kamu yöneticilerimize ve halkımıza seslenmek istiyoruz. Dünyanın en güzel yeri olan Antalya’mızı yaşanmaz hale getirmeyin. Getirilmesine izin vermeyin. Su kaynaklarımızın korunması noktasında bilimsel verilere, kanun ve yönetmeliklere uyunuz! Uyulmasını denetleyiniz! Hesap sorunuz! ASAT su kaynaklarında yapmış olduğu kimyasal ve fiziksel deney sonuçlarının tamamını açıklamalıdır. Açıklasın ki halk olarak kullandığımız suyu tanıyalım ve ASAT güvenirliğini sağlasın.

 

Bütün bu olumsuzlukların yanında bugün, sularımız diğer bir önemli tehdidin altındadır. Ulusal ve uluslararası sermayenin uzun zamandır Türkiye`de suyu ticarileştirme ve piyasalaştırma amacında olduğu bilinmektedir. Geldiğimiz noktada, su politikaları küresel sermaye tarafından belirlenmekte; kıtlık, kuraklık ve su krizi gerekçelendirmeleri ile su yönetimi, uluslararası kuruluşlar ve çokuluslu su şirketlerine teslim edilmekte, su yaşamsal doğal bir hak olmaktan çıkarılıp, ticari bir meta haline getirilmek istenmektedir.

 

TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası olarak bu güne kadar yaptığımız önerilerimizi, kısa ve uzun vadede yapılması gerekenleri bir kez daha kamuoyuyla paylaşıyoruz.

  • 167 Sayılı Yeraltısuları Hakkında Kanun ve ilgili mevzuatında değişiklikler yapılarak özellikle yeraltısularının korunmasına yönelik ciddi ve caydırıcı önlemler getirilmeli.
  • DSİ Yeraltısuları Daire Başkanlığı kurulmalı, ülkemiz derin yeraltısuyu akiferleri araştırma programı başlatılmalı, derin yeraltısuyu akiferlerin varlığı ve nitelikleri ortaya konulmalıdır.
  • Doğrudan denize boşalan yeraltısuları araştırılmalı, bu bölgelerde her geçen gün artan talep de dikkate alınarak bu sular kullanılabilir hale getirilmelidir.
  • İçme ve sulama suyu, sınır aşan sular, ekolojik göçler çölleşme yok olan sulak alanlar, meralar, tarım alanları ve azalan tarımsal üretim ve plansız hidroelektrik üretimi gibi büyük problemler ile karşı karşıya olan ülkemizde de kuraklık ulusal afet mevzuatımıza dahil edilmelidir.
  • Suların da bir gün çeşitli nedenler ile tükenebileceği gerçeğinden hareketle insanlarda "su tasarrufu" bilinci oluşturulmalıdır.
  • Atık sularımız özellikle su kıtlığı çekilen yerlerde yeniden kullanılabilir hale getirilmeli, şehir ve sulama şebekelerinde kaçakların önlenmesine yönelik tedbirler alınmalıdır.
  • Ülkemizde tatlı su kaynaklarının %70 gibi büyük kısmının kullanıldığı tarım alanlarımızda aşırı sulama sebebiyle tuzlanma ve çoraklaşma yaşanmasına karşı, tarımsal faaliyetlerde toprağın jeolojik yapısına uygun sulama yöntemi seçilmeli, çiftçi sulama konusunda etkin bir şekilde eğitilmelidir.
  • Kentleşme, sanayileşme ve tarım politikaları yeniden gözden geçirilerek yüzey ve yeraltısuyu kirliliğine neden olan unsurlar önlenmeli, yeraltısuyu akiferleri ve beslenme havzalarının üzerinde veya kenarında yer alan yerleşim birimlerinin planlanması süreçlerinde bu akiferlerin korunmasına özel önem verilmeli, bu alanlar planlama süreçlerinin dışına çıkarılmalıdır.
  • Başta Büyükşehir Belediyeleri olmak üzere, kentlerimizin su temin işleri ile sorumlu Genel Müdürlükleri tesisat hizmetleri yapan birimler olmaktan çıkarılmalı, yeniden yapılandırılarak kentlerin su temin stratejilerini oluşturan, bu stratejilerin gerçekleştirilmesi konusunda çalışmalar yürüten birimler haline dönüştürülmelidir.
  • Tüm bu bilimsel teknik çalışmaların temeli olarak; bireylerin ve toplumların sağlıklı, içilebilir, temiz suya her durumda koşulsuz ve bedelsiz ulaşım ve tüketim hakkı, "yaşam hakkı" olarak görülerek, suyun ticarileştirilmesinden, su kaynaklarımızın özelleştirilmesinden vaz geçilmeli, su yönetim sistemlerine sivil toplum kuruluşları, meslek örgütleri ile halkın katılımını esas alan mekanizmalar geliştirilmelidir.
  • Su yapıları ile ilgili proje ve tesise adeta olumlu karar vermenin alt yapısı olarak kurgulanmış ÇED süreçleri değiştirilmeli, hiç bir bilimsel kritere göre belirlenmeyen ve denetlenmeyen can suyu miktarı konusu toplumsal fayda ve bilimsel ilkeler çerçevesinde yeniden tanımlanmalıdır.
  • Suyun doğal çevrimini sürdürerek tüm insanlığın ve canlı yaşamın devamını sağlamak için suyu ticari bir meta olarak gören üretim biçimi yerine, toplumsal ihtiyaçların karşılanmasına odaklı bir anlayış esas olmalı; suyun tüm canlılar için yaşamsal bir hak olduğundan hareket edilerek, bu yaklaşım temelinde yaşanan olumsuzlukları giderecek ve önerilerimizi de hayata geçirecek bir Su yasası çıkarılmalıdır.

 

TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası olarak Dünya Su Günü‘nde bir kez daha ifade ediyoruz ki; tarih boyunca insanların ve uygarlıkların gelişiminin en önemli unsurlarının başında gelen tatlı suların araştırılması, entegre su yönetimi anlayışıyla kullanılması, ticari bir mal olarak görülmeden kamusal bir miras olarak geleceğe korunarak bırakılması yaşamsal bir öneme sahiptir.21.03.2018

TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası

    Antalya Şubesi Yönetim Kurulu

 

Okunma Sayısı: 3204
Fotoğraf Galerisi
TMMOB
Jeoloji Mühendisleri Odası